Yaşamın ilk yıllarını kapsayan erken çocukluk dönemi çocukların; fiziksel, bilişsel, dil, sosyal ve duygusal yönden gelişimlerinin en hızlı olduğu dönemdir. Çocuğun sadece içinde bulunduğu dönemini değil tüm yaşamını etkiler. Bu süreçte çocuklar tüm gelişim alanları itibariyle hızlı bir gelişim gösterdikleri için çocukların sağlıklı büyümesi ve tüm gelişim alanlarının desteklenmesi gelecekteki yaşamlarının temellerini iyi bir şekilde oluşturmalarında önemli etkendir. Erken çocukluk dönemi ve bu dönemde yapılan eğitimi, Bredekamp (2015) doğumdan itibaren sekiz yaşa kadar olan çocuklara, uzmanlar tarafından sağlanan eğitim ve çocuk bakım hizmetlerinin tamamı olarak tanımlanmıştır.
Yazar: Doç Dr. Mustafa DAMAR Yaşamın gelecek dönemlerine ilişkin temellerin oluşturulduğu erken çocukluk dönemi; çocukların bedensel, zihinsel, psikomotor, dil ve duygusal gelişimleri için oldukça önemlidir ve bu dönemde meydana gelen gelişmeler onların geleceklerine yönelik yordayıcılardır. Çocuklar bu dönemde kazanacakları deneyimler marifetiyle elde edecekleri bilgi, beceri ve alışkanlıklar, onların gelecek yaşamlarını, akademik başarıları ile birlikte sosyal ve duygusal yaşamlarını da şekillendirecektir. Bu nedenle özellikle bu dönemde gerçekleştirilecek olan erken çocukluk eğitiminin, çocukların sağlam bir kişilik yapısı kazanmalarında, uyumlu, üretken ve yaratıcı olmalarında önemli katkısı vardır. Bu bağlamda erken çocukluk eğitimi, tesadüflere bırakılmadan, bilimsel ve sistematik bir organizasyon ile bütüncül bir yaklaşımla yönetilip, yönlendirilmesi gerekir. Günümüzde hem gelişmiş ülkeler hem gelişmekte olan ülkeler erken çocukluk döneminin farkına vararak bu döneme daha çok önem vermekte, çocuğun büyüme ve gelişimine en üst seviyede destek vererek, bu konuda önlemler almakta, farklı uygulamalar gerçekleştirmekteler.
2. ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİ- NE YÖNELİK YEREL YÖNETİMLE- RİN ROLÜ Eğitim konusunda günümüzde gelinen nokta; bireyin eğitiminin zaman kaybedilmeden, yaşamın başlangıcından itibaren başlaması tartışmasız bir gerçektir. Levitin (2008)’e göre bebekler, anne karnında dinledikleri müziği doğduktan sonra tanıyabiliyorlar. Öyleyse doğum öncesinde eğitime başlamak zaman kaybetmemek için önemlidir. Berk (2013) eğitimin doğum öncesinde başladığını şöyle ifade etmektedir: Bebekler anne karnında işitmeye ve annesinin sesini ayırt etmeye başladıkları için doğumdan sonra insan sesine özellikle de annesinin sesine ve diğer seslere karşı duyarlıdır. Bu bakımdan biz farkında olsak da olmasak da erken çocukluk döneminde eğitim süreci işlemekte ve erken çocukluk eğitim politikalarının bu bilimsel gerçekliğe göre belirlenmesi ve uygulanması gerekmektedir. Kamu ve özel sektöre bağlı kurum ve kuruluşlar, belediyeler, sivil toplum kuruluşları gibi sorumlular bu bilimsel gerçekliğe göre hareket etmeli ve ön almalıdır.
Türkiye’de eğitim politikalarının belirlenmesi ve uygulanması hususunda en yetkili ve en geniş görev tanımı olan bakanlık, Milli Eğitim Bakanlığıdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB, 2023) 2021- 2022 verilerine göre Türkiye’de okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde 19 milyon 155 bin 571 öğrenci örgün eğitim almış olup bu okullarda görev yapan öğretmen sayısı 2021-2022 eğitim-öğretim yılında 1 milyon 139 bin 673’tür. Hizmet veren okul sayısı ise 70 bin 383’tür. Hizmet verdiği hedef kitle birçok ülke nüfusundan daha fazla olan Milli Eğitim Bakanlığı’nın merkez ve taşra teşkilatları marifetiyle bu görevi tek başına gerçekleştirmesi mümkün olamayacağı gibi 21. Yüzyıl eğitim yönetimi anlayışına da uygun olmayacaktır. Ülkemizde eğitim özellikle de erken çocukluk eğitimi sadece Milli Eğitim Bakanlığı’na bırakılamayacak kadar devasa ve önemlidir.
Eğitimin her kademesi önemli olduğu gibi başlangıç olması ve yaşamın temellerinin inşa edilmesi nedeniyle her birey için erken çocukluk dönemi kritik önem arz etmektedir. Bredekamp & Copple (1997) göre, çocukların erken çocukluk döneminde gelişimsel olarak uygun eğitim alması, çocukların gelecekte daha başarılı bir birey olmalarına yardımcı olur. Dünyanın birçok ülkesinde erken çocukluk eğitiminin öneminin anlaşılmış olması nedeniyle sadece devletler değil birçok kurum ve kuruluş erken çocukluk eğitimine ilişkin politikalara ve o politikaların uygulanmasına katkı sağlamaya başlamıştır. Günümüzde erken çocukluk eğitimi sadece birey açısından değil toplum ve sürdürülebilir kalkınma açısından da büyük önem arz etmektedir çünkü insan, ekonominin en önemli kaynağıdır. Çocukların yaşam kalitesinin şehir hayatı içerisindeki önemi, ilk kez 1996 yılında Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı Birleşmiş Milletler HABİTAT II (1996) Konferansı’nda gündeme gelmiş ve bu kapsamda kararlar alınmıştır. Bu kararlar sürdürülebilir bir dünya yaratma amacı taşımakta ve 1989 yılında yürürlü- ğe giren BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni temel almaktadır.
Yaklaşık olarak yarım yüzyıldır gündemde olan sürdürülebilir kalkınma; ekonomi, kültür, çevre alanına kadar birçok alanın özellikle tartıştığı ve bu bağlamda yeni politikaların geliştirilmesi noktasında çalışmaların yapıldığı önemli bir kavram olup bu kapsamda eğitim, sürdürülebilir kalkınma politikalarının uzun vadeli etkileri için büyük bir öneme sahip olmakla birlikte özellikle erken çocukluk dönemi için eğitim modellerinin geliştirildiği uygulamaların, araştırmaların yapıldığı bilinmektedir (Toran, 2020). Siraj-Blatchford, Smith ve Samuelsson (2015), 1992’de BM tarafından gerçekleştirilen “Gündem 21 Yeryüzü Toplantısı”nda; kalkınma için eğitime öncelik verilmesi noktasında bir eylem planı hazırlanmasına karar verilmiş, özellikle erken çocukluk dönemindeki çocukların çevre ile yoğun olarak etkileşime girerek temel değerleri geliştirdikleri belirtilmiş ve erken çocukluk dönemini kapsayan yıllarda sürdürülebilir kalkınmaya yer verilmesi gerektiği tartışılmıştır.
Dünyanın her neresinde olursa olsun iyi örgütlendiği varsayılan herhangi bir devlet, başta eğitim olmak üzere, sağlık, güvenlik, ulaştırma, ekonomi, savunma vb. gibi birçok alanda politika geliştirir, kararlar alır ve uygular. Dünyadaki değişim ve gelişmeler özellikle; sosyal, siyasi, ekonomik, teknolojik ve kültürel değişimler söz konusu politikaların belirlenmesinde etkilidir. Dar ya da geniş sınırlar içinde her alanda politikalar belirlemesi, kararlar alması ve uygulaması devletlerin başlıca görevleridir. Belirlenen politikaların, alınan kararların bir merkezden yönetilmesi de mümkün olmadığı gibi bazı sakıncalarda doğurur. Bu durumda kamu hizmetlerinin bir merkezden yönetilmesi ve yürütülmesi günümüz şartlarında geçerliliğini yitirmiş bir yaklaşımdır. Günümüzdeki gelişmeler ve sunulması gereken hizmetlerin çeşitliliği, küreselleşme gibi etkenler gerek politikaların belirlenmesinde gerekse uygulanmasında yerel yönetimlere daha büyük sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumlulukların başında da eğitim hizmetleri gelmektedir. Bu hizmetlerin yerel yönetimler tarafından yerine getirilmesi, bu kapsamda yerel yönetimlerin sorumluluklarının artırılması tek başına mümkün olmayıp yetkilerin, mali kaynakların da arttırılması beklenen sonuçların alınması için zorunludur. Çakırer Özservet ve Boz (2015)’a göre Türkiye nüfusunun yaklaşık %93’ünün belediyelerin hizmet alanında yaşamını sürdürdüğü ve bu alanlarda da çocuk nüfusun da azımsanmayacak derecede fazla olması bu durumun önemini ve gereğini ortaya koymaktadır.
Birey ve toplum için çok önemli olan erken çocukluk eğitimi ile ilgili yerel yönetimlere yetki ve sorumluluk verilmesi hususunda dünyanın çeşitli ülkelerinde alana yönelik çalışmaların yapıldığı ve yatırımların artmaya başladığı gibi bu alana yönelik hizmetler de nitelikli hale gelmeye başlamıştır. Atalay (1995) Almanya’nın tüm eyaletlerinde eğitim kurumları devlet ve yerel yönetimler tarafından planlanmakta ve finanse edilmektedir. Her eyaletin hükümet ve parlamentosu diğer çalışma alanları ile birlikte bölgesindeki okul ve eğitim işlerinden sorumludur. Okul öncesi eğitim kurumları, genellikle yerel yönetimler ve vatandaşlar tarafından planlanır ve finanse edilir. Çalışan personellerden, öğretmenler kadrolu, sözleşmeli ve ücretli olarak istihdam edilmektedir. Öğretmenlerin ücretleri devlet, yerel yönetim, kilise, dernek, vakıf ve öğrenci velileri tarafından karşılanmaktadır. İpek (2001), Japonya’da; mahalli idarelerin örgün ve yaygın eğitim ile kültür seviyesinin yükseltilmesini teşvik ettiklerini, okullar yaptıklarını, kütüphaneler, müzeler ve kültür merkezleri kurduklarını, spor ve müzik gibi alanlara ilgi duyan insanlara eğitim başta olmak üzere çeşitli olanaklar sağladıklarını belirtmiştir. İspanya’da eğitim yönetiminde yetki ve sorumluluk, merkezi yönetimle yerel bölgeler arasında paylaşılmıştır. Eğitim sisteminin ortak yapısının ve ilkelerinin korunması için bazı alanlarda genel yetki devlete aittir (Eurydice-Spain, 2003). Bu konuda benzer çok sayıda ülke örneği verileceği gibi özellikle yerinden yönetim ilkesinin hakim olduğu birçok ülkede yerel yönetimlerin eğitim konusunda geniş yetki ve sorumlulukları vardır.
Ülkemizde eğitim politikalarının belirlenmesinde önemli iç aktörlerden biri olan Milli Eğitim Şuraları’nda erken çocukluk döneminin dikkate alınmasının geçmişi çok eski değildir. Dolayısıyla Milli Eğitim Şuraları’nda erken çocukluk dönemi ile ilgili bu kapsamda önerilerde bulunulması konusunda yeterli çalışma yapılmadığı için politika geliştirilmesi çok yakın zamana tarihlenmektedir. 1953 yılında yapılan V. Milli Eğitim Şurası’nda ilk kez okul öncesi eğitime yer verilmiş, söz konusu Şura’dan önceki dönemde konu gündeme alınmadığı gibi V. Milli Eğitim Şurası’ndan yıllar sonra 1974 yılında ger- çekleştirilen lX. Milli Eğitim Şurasına kadar yine erken çocukluk dönemi kapsama alınmamış üzerinde çalışma yapılmamış- tır. 1981 yılında gerçekleştirilen X. Milli Eğitim Şurası’ndan sonra erken çocukluk dönemi özellikle okul öncesi eğitim Milli Eğitim Şuraları’nda gündeme alın- maya başlamıştır. Aynı şekilde kalkınma planlarında da erken çocukluk dönemine benzer şekilde yaklaşılmış ve 1963-1967 yıllarını kapsayan 1. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda erken çocukluk dönemine yer verilmemiş, ilk defa 1968-1972 yıllarını kapsayan 2. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda okul öncesi eğitime yer verilmiştir.
Birey için doğum öncesinden başlayıp, yaşam boyu sürecek olan ve toplumun tamamını doğrudan ilgilendiren eğitim konusunda politika geliştirmek, geliştirilen politikaları ülke geneline ve tüm vatandaşları dikkate alarak uygulamak ve nihayetinde belirlenen amaçlara ulaşmak, bu süreçte karşılaşılacak olası sorunları çözmek için farklı yönetim anlayışına ihtiyaç vardır. Bu bağlamda eğitimi, yönetim kavramından ziyade yönetişim anlayışla ele almak gerekir. Yönetişim anlayışı kapsamında katılımcı ve toplumun tüm sorunları ile birlikte eği- time odaklanan, bu kapsamda politikalar geliştiren, uygulayan, çözümler ortaya koyan bir anlayış geliştirilmelidir. Günü- müzde küreselleşme sonucu, devletlerin vatandaşlarına sundukları hizmetlerin çeşidi, nasıl ve ne şekilde sunulacağı ve kimler marifetiyle sunulacağı boyut değiştirmiş olup çeşitlilik arz etmektedir. Dünün, her şeyi devletten bekleyen anlayışı, toplumun topyekün kurum ve kuruluşlarıyla birlikte sosyal politikalar geliştirip uygulanmasına, yönetişim anlayışına dönüşmüştür. Alodalı vd. (2010) küreselleşme sonucu ulus devletlerden, birçok alanda sınırların ortadan kalktığı bir düzleme doğru dönüşüm yaşanmaktadır. Bununla birlikte devletlerin anlam, görev ve işlevleri de başkalaşmıştır. Merkezi yönetimler çoğu görevini sivil toplum, uluslararası kurumlar, özel sektör ve yerel yönetimlerin de dâhil olduğu mozaik bir yapıya doğru devretmektedir. Bir devletin vatandaşlarına sosyal nitelikli hizmetlerde bulunması ve refah seviyelerinin arttırılmasına dönük uygulamalar yürütmesi devletlerin en temel görevleri arasında sayılmaktadır.
Küreselleşme, yönetişim anlayışını zorunlu kılmaktadır. Sosyal politikaların merkezden yerele geçişine neden olan unsurlardan biri şüphesiz küreselleşmedir. Küreselleşen dünyanın en önde gelen konularından biri de sosyal politikalardır. Sorunların zaman içinde değişkenlik göstermesi sosyal sorunlara karşı müdahale araçlarını da değiştirebilmektedir. Önceleri merkezi yönetim ve araçları ile sağlanan sosyal politikalar değişen şartlar sonucunda yerel yönetimlere doğru yetki ve sorumluluk aktarımı yaşamaktadır (Beldağlı Velioğlu, 2016). Birtakım kamu hizmetlerinin yerel yönetimlere devrini gerekli kılan sebepler küreselleş- me, kentleşme, halka yakınlık ve merkezi yönetimin hizmetin sağlandığı yere uzak olmasından dolayı zaman ve kaynak isra- fı olarak ifade edilebilir.
Erken yaşlarda insana yapılan yatırı- mın geri dönüşü gerek ekonomik gerekse sosyal açıdan daha değerli olmaktadır. TÜSİAD (2005) tarafından yayınlanan “Doğru Başlangıç: Türkiye’de Okul Öncesi Eğitim” isimli çalışma kapsamında; Türkiye’de okul öncesi eğitim için fay- da-maliyet analizi yapılmıştır. Çalışma sonucunda; okul öncesi eğitime yatırılan her 1 dolar için en az 4.35 dolar getiri sağlandığı ifade edilmiştir. Şirin ve Vatanartıran (2014) tarafından PISA (The Programme For International Student Assessment) olarak bilinen Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı 2012 sonuçlarının ele alındığı bir çalışma ya- pılmıştır. Bu çalışmada 2012 yılında yapılan PISA sonuçlarından elde edilen verilerle, PISA’da başarılı olan ülkelerin ortak noktaları değerlendirilmiştir. PISA’da ba- şarılı olan ülkelerin ortak özelliklerinden birinin de, kaynakları en yüksek faydayı sağlayabilecekleri alanlara yönlendirmeleri olarak belirlenmiştir. Söz konusu çalışmada, bu ülkelerin okul öncesi eğitimi yaygın bir şekilde ve kaliteli olarak ver- dikleri tespit edilmiştir.
Ülkemizde, okul öncesi eğitim kurum- ları Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı olarak açılmakta ve eğitim öğretim sürecini sürdürmektedir. Okul öncesi eğitim kurumlarında, kurumsal yapı ve işleyişte bağlı olduğu bakanlık ve kuruma göre, kısmi farklılıklar görülmektedir. Son yıllarda erken çocuk- luk eğitim önemsenmeye başlanmış ve önemli bir ihtiyaç olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle erken çocukluk eğitim için farklı ulusal ve uluslararası çeşitli çalışmalar, projeler yapılmaktadır. Erken çocuklukta eğitimin daha kaliteli bir biçimde sunulması için halihazırda yoğun çaba sarf edilmektedir.
3. SONUÇ VE ÖNERİLER 21.yüzyılda, eğitime özellikle de erken çocukluk eğitimine yapılan her türlü ya- tırım birey, toplum ve ülkelerin geleceği için hayati önem arz etmektedir. Bu nedenle bu çağda; bilimsel ve teknolojik gelişmelere uygun şekilde çocukların yaşadığı döneme ve gelecek yaşantılarına hazırlanmaları belirlenecek eğitim politikaları ve uygulamalarına bağlıdır. Günümüzde küreselleşme sonucu dünyada olduğu gibi ülkemizde de sosyal, siyasi, ekonomik, teknolojik ve kültürel değişimler birey ve toplumu değiştirdiği gibi yerel yönetim anlayışını ve hizmet alanlarını da değiştirmiştir. Artık yerel yönetimler sadece ulaşım, çevre, altyapı, imar ve konut işleriyle uğraşmamakta, bireyi ve toplumu ilgilendiren her konuda hizmet üretmeye çalışmaktadırlar. Eğitimin öneminin her geçen gün arttığı günümüzde, yerel yönetimlerin eğitim çalışmalarına yönelmeleri özellikle çocuklara yönelik erken çocukluk dö- nemine gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda yerel yönetimler görev bölgesini bir bütün olarak ele almalı ve sorumluluk bölgesinin eğitim sorunlarına yoğunlaşmalı, erken çocukluk döneminin gereklerine uygun çalışmaları hassasiyetle yürütmesi gerekmektedir. Yine bu kapsamda politikaların belirlen- mesinde söz sahibi olması gibi yerelin beklentilerinin politikalara ve uygulanmasına yansıması için katılımcılığa yeteri kadar önem vermesi gerekir.
Çocukların en temel haklarından birisi gelişim hakkıdır. Gelişim hakkı Erbay (2019), çocuğun yeteneklerini en üst düzeyde gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan eğitim, bilgi edinme, oyun ve dinlenme gibi hakları kapsamaktadır. Bu hakların sağlanması sosyal devletin görevlerindendir. Mamur Işıkçı ve Karatepe (2016)’ye göre sosyal devlet anlayışı çocukların ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim, sağlık gibi temel haklardan faydalanabilmesini sağlayan bir anlayıştır ve yerel yönetimlerin çocuklara yönelik olarak bunu gerçekleştirmesi beklenir. Yerel yönetimler özellikle erken çocukluk döneminde çocukların bütün gelişim alanlarını, fiziksel, bilişsel, dil, sosyal ve duygusal gelişimlerini, özbakım becerilerini bütüncül olarak ele almalıdır. Yerel yönetimlerin yönetişim yaklaşımıyla belirleyecekleri politikalarda özellikle 21. yüzyıl becerilerinden ekip çalışması, yaratıcılık, eleştirel düşünce, hayal kurma, problem çözme, empati gibi çocuklara kazandırılacak kazanımlara önem ve öncelik verilmeli. Çocukların korunma, sağlık, beslenme, oyun ve öğrenme ortamlarına önem verilmelidir. Çocuklara yönelik güvenli, geniş hareket alanları sağlayacak ve akranlarıyla oynayacakları, sosyalleşecekleri oyun alanlarının oluşturulması, çevresel düzenlemeler, daha çok yeşil alan, park alanı oluşturulmalı. Bu alanlarda çocukların ilgisini çekecek şekilde bilim parkları, trafik kurallarını eğlenceli bir şekilde öğrenebilecekleri trafik parkları gibi mekanlar oluşturulmalı. Çocukların kendilerini güvende hissedecekleri, özgürce oyun oynayabilecekleri ve sosyalleşecekleri çocuk sokakları oluşturulmalı. Çocuklara yönelik kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetler düzenlenmeli. Bu kapsamda; tiyatro ve sinema gösterileri, sanatsal kurslar, gezi organizasyonları, çeşitli şenlikler ve sportif faaliyetler düzenlenmelidir. Özellikle çocuk tiyatrosu ve çocuk sinemasının eğitsel ve eğlendirici özellikleri dikkate alınarak olabildiğince yaygın bir şekilde yer verilmelidir. Çocukların bedensel ve zihinsel gelişimlerinde önemli bir yeri olan spor etkinliklerine ağırlık verilmeli. Bu amaçla hem spor kursları hem sportif organizasyonları düzenlenmeli. Çocuklara kitabı sevdirmek, kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için çocuk kütüphanesi, çocuklar için eğitici programlar gibi çocukların eğitimini destekleyen faaliyetlere yeteri kadar yer verilmelidir. Bu kapsamda yerel yönetim bölgelerinde gerek fiziki olanakların gerek eğitim programlarının oluşturulmasında çocukların desteklenmesine öncelik verilmelidir. Yerel yönetimin görev bölgesinde yaşayan erken çocukluk dönemi çocuklarına yönelik olarak politikaların oluşturulmasında, uygulanmasında, hizmet sunum ve mekan tahsisinde başta çocuklar ve ebeveynler olmak üzere üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, uzman kurumlar dahil sistemin bütün paydaşlarının katılımcılığı önemsenmeli ve onların katılımlarını destekleyecek şekilde bir yönetişim organizasyonu oluşturulmalıdır. Günümüzde yerel yönetimlerin çocuklara yönelik gerçekleştirmiş oldukları çeşitli faaliyetlerin varlığı bilinmekle birlikte bu hizmetlerin sınırlı sayıda çocuğa ulaştığı, çoğu çocuğun bu hizmetlerden yararlanamadığı bilinen bir gerçekliktir. Bu bağlamda bu hizmetlerin bilimsel temelli olarak kali- tesinin artırılması ve kapasitelerinin artırılmasına önem verilmelidir. Alınacak kararlarda, ayrılacak kaynaklarda, hizmetlerin sunumunda çocuklar ve ebeveynlerin topyekün katılımının sağlanması iyi bir yönetişim için temel yaklaşım olacaktır. Bu çalışmalarla ilgili bilgilerin ve sonuçların da şeffaf bir şekilde tam ve eksiksiz olarak kamuoyu ile paylaşılması toplumun kabullenmesi ve güven oluşturulması bakımından önemlidir.
KAYNAKÇA Alodalı, M. F. B. vd. (2010). Sosyal Refahın Sağlanmasında Yeni Bir Anlayış: Sosyal Belediyecilik ve Sakarya Büyükşehir Belediyesi Örneği. Bekir Parlak (Ed.), Yerel Yönetimler Yerel Siyaset ve Kentsel Politikalar İçinde (531-544). Bursa: Dora Yay. Atalay, M. S. (1995). Hem Merkezi Hem de Yerel Yönetim Odaklı Bir Eğitim Sistemi. Eğitim Yönetimi Dergisi, Berk, L. (2013). Çocuk gelişimi. (Çev: Ali Dönmez), Ankara: İmge Kitabevi. Beldağlı Velioğlu, Z. (2016). Yeni Kamu Yönetimi Anlayışının Yerel Yönetimlerde Sosyal Devlet ve Sosyal Hizmete Etkisi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. İstanbul. BM Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı (1997). Rio Deklarasyonu ve “Gündem 21” (UN Conference on Environment and Development Rio Declaration and “Agenda 21”), T.C. Çevre Bakanlığı Bredekamp, S. (2015). Erken çocukluk eğitiminde etkili uygulamalar. (Çev. H.Z. İnan, T. İnan) Ankara: Nobel Yayıncılık. Bredekamp, S., & Copple, C. (1997). Developmentally Appropriate Practice in Early Childhood Programs (Revised Edition). Washington, DC: NAEYC. Çakırer Özservet, Y. ve S. Boz. (2015). Çocuk Dostu Esenler ve Yerel Yönetim İlişkisi. Hatice Ayataç (Ed.), Herkes İçin Dost Kentler İstanbul Esenler İlçesi Üzerine Değerlendirmeler İçinde (86-111). İstanbul: Şehir Yay. Erbay, E. (2019). Çocuk hakları. Yeni İnsan Yayınevi. İpek, C. (2001). Japonya’da Yerel Yönetimler ve Eğitim. C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2. HABİTAT ll (1996). https://habitat. csb.gov.tr/habitat-konferanslari-i-5746 Işıkçı, M. Y. ve Karatepe, S. (2016). Tür- kiye’de Çocuğa Yönelik Sosyal Politika Uy- gulamaları ve Tarihsel Analizi. Akademik Yaklaşımlar Dergisi, 7(1), (69-100). MEB (2023). Milli Eğitim İstatistikleri 2021/’22 MEB (2023). Geçmişten Günümüze Milli Eğitim Şuraları. https://ttkb. meb.gov.tr/www/gecmisten-gunumuze-mill-egitim-sralari/icerik/328 Siraj-Blatchford, J., Smith, K.C., & Sa- muelsson, l.P. (2015). Erken çocuklukta sür- dürülebilir kalkınma için eğitim. (Çev. Meh- met Toran) Ankara: Hedef CS yayınları. Şirin S. R. Ve Vatanartıran, S. (2014). PISA 2012 değerlendirmesi: Türkiye için veriye dayalı eğitim reformu önerileri. İs- tanbul: TÜSİAD Yayınları T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı (2023). https://www. sbb.gov.tr/kalkinma-planlari/ Toran, M. (2020). Erken çocukluk eğitimi için sürdürülebilir kalkınmaya yeniden bakmak. (Ed. Ertan Görgü ve Türker Sezer). Erken çocuklukta güncel konular. Nobel TÜSİAD (2005). Doğru başlangıç: Türkiye’de okul öncesi eğitim. İstanbul: TÜSİAD yayınları. http://www.eurydice.org. “The Education System in Spain (2002/2003). The Information Network on Education in Europe”
コメント