Günümüzde demokrasinin beşiği olarak nitelendirilen yerel yönetimler, küreselleşme ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak sürekli bir değişim dönüşüm sürecine girmiştir. Küreselleşmenin beraberinde getirdiği teknolojik devrim ile küreselleşmeyi de olumlu yönde etkileyen dijital çağa geçiş süreci bu durumu daha da hızlandırmıştır.(2)

Yazar: Prof. Dr. M. Akif ÖZER(1)
Bilindiği gibi yerel yönetim deyimi ile genel olarak, belli edilmiş sınırları olan bölgesel birim, hukuki bir kişilik, kurumsal bir yapı, genel ve özel statülerle konulmuş yetki, görevler ve bir derecede mali ve diğer alanlarda özerk kurumlar anlatılmak istenir. Yani yerel yönetimler bir kurum olarak ancak geniş bir alanda ve toplumun bütün kurumları üzerinde kontrol fonksiyonunu yürüten bir merkezi yönetimin varlığı karşısında söz konusu olmaktadır. Diğer bir ifadeyle devletin güçlenen erkine rağmen, tarihin akışıyla birlikte bir bölgenin veya şehrin mali-yönetsel alanda özerklik elde edip bunu güçlendirmesiyle yerel yönetim denen hukuki varlık ortaya çıkmıştır. Modern anlamdaki yerel yönetimler, merkezi yönetimle birlikte ve ona rağmen varlık bulmuşlardır. Bu gün de dünyada bir çok ülke yerel yönetimleri, yerel özerkliği artırma yolunda köklü değişimlere gitmektedir.(3)
Günümüzde yerel yönetimler, demokrasinin temel kurumları olarak görülmektedirler. Bu kurumlar halkın yönetime katılmasını sağlayan ve halka kendi kendilerini yönetme erdemi kazandıran en önemli kuruluşlar olmalarının yanında, demokrasinin en etkin şekilde hayata geçirildiği kuruluşlardır. Yerel yönetimler düzeyinde temsilciler ile seçmenler arasındaki coğrafi ve toplumsal uzaklığın, ulusal düzeye oranla daha az olmasının, demokrasi kuramının öngördüğü hem gerçek bir seçme sürecinin hem de etkili bir halk denetiminin gerçekleşmesini sağladığı ileri sürülmektedir.(4)
İlgili literatürde Aristoteles, kişilerin sayısı ve hükümete dahil olanların etik eğilimlerini dikkate alarak 3 olumlu ve 3 olumsuz olmak üzere 6 yönetim biçimini belirlemiştir. Burada kişilerin sayısı dikkate alındığında toplumda; otoritenin tek bir kişiye dayandığı, otoritenin bir azınlığa dayandığı ya da otoritenin toplulukta yaşayan tüm insanlara dayandığı hükümet biçimleri görülebilir. Etik eğilimler dikkate alındığında ise ortak iyiliği sürdürmek amaçlanıyorsa, bir monarşiye (tek bir hükümet), seçkin bir hükümete (birkaç kişi tarafından hükümet) veya demokrasiye (birçok kişi tarafından hükümet) sahip olunur.
(1) Bu makale yazarın “Yerel Yönetimler Ve Gelecek Yarınlar”, Yerel Yönetimlerde Yeni Yönelimler, Ed. M. Akif Özer, (1-78), Ekin Yayın Dağıtım, Bursa, 2023, 636 s. (ISBN: 9786256460324) künyeli çalışmasından yararlanılarak hazırlanmıştır. (mehmet.ozer@hbv.edu.tr)
(2) Kaypak, Şafak; Yılmaz, Vedat ve Bimay, Muzaffer (2017), “Dijital Çağda Yerel Yönetimler”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 22, Kayfor15 Özel Sayısı, 1798-1813, ss.1802-1803.
(3) Ünal, Feyzullah (2011). “Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye’de Yerel Yönetimlerin Yasal Ve Yapısal Dönüşümü”, Dumlupınar Ün. Sosyal Bilimler Dergisi, S.30, Ağustos, s.241.
(4) Pustu, Yusuf (2016), “Yerel Demokrasinin Kökeni”, Sayıştay Dergisi, S:100, Ocak-Mart, s.98.
Otoritenin dayandığı kişilerin etik yönelimi, otoriteye sahip olanların çıkarlarını takip etmeyi amaçlıyorsa (olumsuz etik tutum), demagojik yani halkın isteklerine, önyargılarına ve korkularına dayalı olarak yapılan siyaseti izleyen bir hükümet söz konusu olur. Aristoteles döneminde bu analizleri yaparken devleti merkezi ve yerel ayrımı olmayan bir şehir gibi görüyordu. Bugün yerel yönetimlerle ilgili yaşanan birçok sorunun temelinde söz konusu bu ayrım yatmaktadır. Otoritenin dayandığı kişilerin olumlu etik tutumu durumunda, yerel yöneticinin yerel seçkinler tarafından desteklendiği ve halk tarafından seçildiği bir hükümet etme sistemi söz konusu olur. Yetkinin ülkenin tüm halkına dayandığı bu durumlarda devlet yereli seçilmiş yöneticilerle birlikte idare eder.(5) Yerel yönetimlerle ilgili değişim ve dönüşüm sürecinde de bu görevliler başat rol oynar.
Tarihsel sürece bakıldığında dünyadaki gelişme eğilimleri merkeziyetçilik ve adem-i merkeziyetçilik tartışmalarının yapıldığı tüm ülkelerde kimi zaman ademi merkeziyetçi politikaların ağırlık kazandığı kimi zamansa tam tersine merkeziyetçi politikalara ağırlık verildiği görülmektedir. Süreçte özelleştirme tartışmaları devletin iktisadi organizasyonunu serbest piyasa mekanizmasına göre işleyen bir yapıya kavuşturulması görevini üstlenirken kamu hizmetlerinin halka en yakın yönetim birimleri eliyle sunulması anlamına gelen yerellik (subsidiarite) ilkesi toplumsal zemini oluşturmuştur. Halkın yanında iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının da başta yerel yönetimlere olmak üzere aktif katılımını öngören yönetişim ise sürecin yönetsel zemini inşa etmiştir.
Bu tarihsel gelişim seyri içinde 2000’li yılların başı küreselleşme ve yerelleşmenin, demokratik yönetimin, adem-i merkeziyetçiliğin ve yönetişimin zirvesi olarak kabul edilmeye başlanmışken çok geçmeden klasik yönetim paradigmasının sorunları da yavaş yavaş tartışılmaya başlanmıştır. Başlangıçta ulus devletler üstü bir yapılanma olarak ortaya çıkan ve zaman içinde yoğun yerellik vurgusu ile dikkati çeken Avrupa Birliği’ne üye ülkeleri de içine alacak şekilde dünyanın pek çok ülkesinde merkeziyetçi politikalar güç kazanmaya başlamış bu doğrultuda yerel yönetimlerde, özellikle ekonomik gücü elinde tutan merkezi yönetimler karşısında itaate dayalı boyun eğme politikaları öne çıkmıştır.
Son yıllarda değişik çalışmalarda federal sistemler ya da bölge yönetim modellerinde de merkeziyetçiliğin arttığı ifade edilmektedir. Avustralya, Avusturya, Almanya ve İsviçre örnekleri üzerinden yapılan bir değerlendirmede bu ülkelerde son yıllarda karar verme yetkilerinin merkezi hükümete aktarılması, maliye, para, sosyal işler, altyapı ve ulaşım gibi 53 kamu hizmetlerinin yerel hizmetler olmaktan çıkarılması ve vergilendirme konusunda yaşanan gelişmeleri merkeziyetçiliğin artışı hatta zaman zaman aşırı merkeziyetçilik olarak tanımlamaktadır.(6) Bu durum birçok gelişmiş ülke yönetimini, demokrasinin beşiği kabul edilen yerel yönetimlerin gelecek yarınlarının nasıl olacağı hususunda endişelendirmektedir.
(5) Balducci, Massimo (2017), “Local Democracy Between Decentralizatıon and Deconcentration”, Belediyelerin Geleceği ve Yeni Yaklaşımlar, Ed. M. Güler-M. Turan, Marmara Belediyeler Birliği Kültür Yayınları, İstanbul, ss.30-31. (6) Kalkınma Bakanlığı (2018), Yerel Yönetimler ve Hizmet Kalitesi, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Kalkınma Bakanlığı Onbirinci Kalkınma Planı 2019-2023, Ankara, ss.52-53.
DEĞİŞİM VE REFORM
Yerel yönetimler tarihsel süreçte ilk kuruldukları günden bugüne kadar sürekli bir değişim ve reform süreci içinde yer almışlardır. Burada reform hep değişim süreciyle ilgili bir kavram olarak yerel yönetimlerin gündeminde olmuştur. Reformun sözlük anlamı “geliştirme ya da hatalı bir durumu düzeltme”, “yapı niteliklerde bir gelişmeye girme”, “özellikle siyasal yaşantıdaki bozukluk ve düzensizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlama” ve “sosyolojide bir kişi ya da grubun düzenleyici bir takım tedbirler alınarak bazı toplumsal rahatsızlıkların ortadan kaldırılmasına önayak olması” olarak dört farklı şekilde tanımlanmaktadır. İdari reform ise, “genellikle idare sisteminde var olanı geniş ölçüde bir kenara bırakıp, yeni nitelikler ve biçimler bulmaya yönelmiş çalışmalar” olarak ifade edilmektedir.(7) Çalışmanın bu aşamasında söz konusu kapsamda yerel yönetimlerin karşı karşıya kaldıkları değişim sürecinin ve gerçekleşen reformların temel saikleri incelenecektir.